12 Kasım 2014 Çarşamba

BODRUM'da Doğum Günü Kutlamak Böyle Bir Şey....


BODRUM DA DOĞUM GÜNÜ KUTLAMAK BÖYLE BİR ŞEY...




  AHMET & ŞUKRİYE





BODRUM da taş olsan aşka gelirsin 


Ahmet kendi doğum günü için kendi bir program yaptı. Bodrum Antik Tiyatroda gerçekleşecek olan Sıla konserine en önden ikimize bilet alarak, Bodrum'da doğum günü kutlamalarına start verdi..Bodrum'da yaşayan yakın arkadaşımız Sibel ile iletişme geçtim. Ve beraber de planımızı yaptık.


SİBEL& BEKİR

. Ahmet'le biz cumartesi yola çıktık. Geze geze Bodrum'a vardık. Çocukları da kayınvalide ye bıraktık..Özgür özgür Bodrum'a aktık.. Bodrum özgür insanı seviyor ve özgür insanı mutlu etmeye hazır.. Fazlası için... Bodrum Oasis'de Sibel & Bekir ile buluştuk.. Birer bira içip sohbet ettik..  Daha sonra onlar bizi Antik Tiyatroya bıraktı. Bekirin arabasına bindik ben ve Sibel.. Ahmet bizi kendi arabamızla takip ediyordu.. Bekir'in küçük Suziki üstü açık jipi vardı.. Üstü açık jiple saçlarımızı savurta savurta ilerlemek ne kadar keyifliymiş.. Yaşadığım ilklerden biriydi. Çok eğlendim Bekir'in manevralı aksiyon sürme tarzzı da heyacanlandırdı yani.. Düz giderken bir an direksiyonu sert bir şekilde sağa sola kırması. Beklenmedik anda olunca bizde arkada Sibel'le aaa efekti yapıyorduk..Şehrin ışıkları göz kamaştırıyordu. kapalı arabalarda görüş düşüyor.. Üstü açık ve arka koltuk ön koltuktan yüksek olunca .. Arabanın havası bizi hemen havaya soktu.. Mükemmeldi.. ben hep jiple safari yapanları anlamazdım. Bekir'in cipinden sonra üstü açık cip ile safari yapmanın keyifli olacağını da düşünüyorum.Trafik trafikkkk yollar yoğun.. Yazın küçük İstanbul oluyor Bodrum.

İyiki Doğdun Ahmeett..


. Ahmet sigara almadan AVM'den çıkınca yol üzeri bakkal da yoktu.. Konser alanına giremiyor sigarasızlıktan.. Aman Allahım bakınıp duruyor. Geriliyor sigarasızlıktan... Çözümde bulamadı... Ve ben duruma el koyup, yanımızda bayan sigara yakmıştı. ve paketi full idi.. hemen bir mazeret bildirme ve rica ile eşime 3 dal sigarayı temin ettik.Oh bee dedim.. ve Konser alanına girebildik. Sıla sahneye çıktı.. Şarkıları güzeldi. Ben şarkılarını çok bilmesem de Ahmet hayranı... samimi net bir duruşu vardı Sıla'nın.. Performansını da beğendim..Eğlendik..Ahmet en sevdiği sanatçı olunca parayı da kıymış ve en önden konser biletlerini almıştı. Ayrıcalıklı hissettim kendimizi... Tam bu hislerimin ortasında whatsappdan Sibel bana o an Sılanın söylediği şarkının sözlerini yazıp yazıp gönderdi. Ahmet'e dedim ki : bizimkiler yakın Sılanın şarkılarını işitebildikleri bir yerdeler sanırım dedim.. Sonra Sibel bana bir resim gönderdi. onlarda meğer ayrıcalıklı bir yerden konseri seyretmektelermiş.. Antik Tiyatronun en Tepesinden arkadan dolanarak güzel bir noktaya çimenlere uzanıp konserin tadını çıkarmaktalarmış.. Eeee ne de olsa Bodrum'lu onlar..Bodrum'un şifresini çözmüşler.. Bodrum'un Güzel bir konser oldu.. Konser çıkışı arkadaşlarla buluştuk..








Seyirtepeden seyredenlerden bir selfie..











 


Mandalina Bar'a gittik.. Orada gece 3'e kadar eğlendik... Sibel & Bekir çifti Ahmet için süpriz doğum günü pastası almışlar..Bara giderken Bekir'in elinde bir karton poşet vardı.. Ahmet sordu ne var bunun içinde niye elinizde poşet taşıyorsunuz dedi.. Ve kurmaca cevap şöyledi Sibel'den.. Topuklu ayakkabı giydimde, ayklarım ağrırsa dansdan sonra düz giymek için yedek ayakkabı dedi.. nerdeyse bende inanacaktım. Geçerli bir açıklama... Oysa içinde Ahmet'in pastası var yani.. Ayakkabı kutusu olsa i.inde hatta paracık dolu olsa , daha mı iyi olur du? Hayır hayır... Dostlarımızın biz düşünerek aldığı helalinden pasta daha tercih edilir.. Daha çok mutluluk verir..(:  Gecenin ilerleyen zamanlarında pasta ışıl ışıl geldi ve.. Ahmet'in doğum günü pastasını da Mandalina Bar'da yemiş olduk.Bol bol dans ettik eğlencenin dibine vurduk..Ve mekandan 3 civarı ayrıldık kiii. Çıkışda Bekir bir beye geçerken İyi geceler Baba dedi.. Bizde nezakaten Sibel ile şöyle kafa salladık iyi geceler dedik nazikçe.Ne de olsa Bekir'in tanıdığı selamsız geçmeyelim... İlerledik birazcık.. Bekir diyor ki.. baba adamdır.. Severim. Değerli bir şahsiyettir babadır. Falan kim ki o dedik.. Dedi ki Mehmet ASLANTUĞ.. Biz inanmadık ne de olsa selam verdik adama.. Yo yoo geri dönüp bakıcaz dedik.. Ama rahatsız etmeyeceğiz sanatçımızı.. evet evet biz sanatçıları rahatsız edecek tipler değiliz..Asla.. Aaa o da nesi gerçekden Mehmet Aslantuğ mekan sahibi ile sohbette.. Hemen bir resim çekilebilir miyiz? Önce Sibel ile ben .. Sonra Bekir&Ahmet.. çekildik. hayranlıklarımızı sevgi ifademizi belirttik. Nazik bir sanatçı.. tebessüm ediyor.. Sağolsun. Sibel daha önceden onun bir sinema filminde sahne almış.. Sibel ona kendini hatırlattı.Sağlık Ocağındaki çekim sahnesini konuştular..falan filan.. (:  Çok hoşuz biz ya... Ben ne sanatçılar gördüm.. Suratsız resim çekilmek istemeyen.. Mesela Ayşen GRUDA... Şimdi resim mi? çekileceğiz.. ama ben yemek yiyecektim dedi ya...... İçimi sıktı kadın üzdü beni.. Mesela o andan sonra onu sevemezdim... Mehmet Aslantuğ bir film yapsın hemen giderim..Nazik sanatçı... Hayran bıraktı tavrıyla edasıyla..








 Bekir dediki: arkadaşlar bu gece muhakkak denize gireceğiz.. Deniz suyunun en sıcak oluğu gece ağustos ortasıdır dedi.. ve Bodrum merkezdeki lüks otellerden birinin plaj kısmına gittik.Otelin adını unuttum.. Ama Sibelé bir SMS attım Otelin adını öğrendim  AZKA Otel. Hekese tavsiyemdir denenmeli.. Deniz sıg bir deniz ürkütmüyor da  :(  Denizde ışıklandırma vardı. Büyük spotlar denizi aydınlatmıştı. Açıkçası gece 3 de denize girebileceğimi hiç düşünmemiştim. Alkolun verdiği rahavet ve barın verdiği bir yorgunlukla isteksizdim.. Bekir'in evine gidip üstümüzü değiştirmiştik.. Bir anda bekir Ahmet atladı denize.. gel gel demeler başladı.. Sonra Sibel'de girdi.. Sonra yavaş yavaş girmeye çalıştım. O da ne dostlar... Deniz bir harika... Durgun.... Sessiz.... sakin... Ilık mı ılık bir su... Temiz.. gece bilee dibini görüyorsun.. Bekir çok çılgın bir arkadaş.. Denize gece 3den sonra girdik ama .. yüzdük eğlendik. Bir farklı deneyimde yaşadık.. Elimizde biralarla denizin altına burnunu sıkarak giriyorsun ve denizin altında ağzında bira şişesi. Deniz altında bira yudumlama keyfi... farklı eğlenceli bir deneyim... bazen ağzına yandan yandan denizin tuzlu suyu bulaşıyor.. Oluyor tuzlu bira... Epeyce kaldık denizden çıkmak istemedik yaani.. Işıl ışıl Bodrum kalesi.. Açıktaki Katamaran'dan gelen  müzik tınıları.. Hoş bir ambiyansı vardı..Gece devam ediyordu sabaha doğru.. Denizden kurulanıp çıktıktan sonra.. ver elini Kırçiçeği Restaurant... Bizim arkadaşlar pek artist.. Denizden çıktık saç baş ıslak.. ayakta terlikle iyi bir yere gitmeye çekinselerde Ahmet ile bizim çok umrumuz da değildi. Bizi kimse tanımaz orada..
Neyse güzelce sabah çorbalarımızı içtikten sonra biz Sibel'in evinde kaldık. Arkadaşım evini bize tahsis etti sağolsun.

.
Sibel'in evinden bir manzara... ve bizim eski arabamızda bir anı olarak kaldı bu resimde...Eski derken aslında yeni yani...


Biraz yattık ve 11'de kalktıktan sonra Kahvaltı için buluşup FarmVille'ye gittik. Açık büfe kahvaltı. Doğa içinde ... Güzelce kahvaltımızı yaptık. Kendimize geldik. Sohbet ettik.. Denize gidelim dese de arkadaşlarımız..Muğla'ya döneceğimiz için istemedik.. Bodrum merkezde dolaştık.. Beraber Kahve Dünyasında kahvelerimizi içip uzun uzun sohbet ettik.. Çok keyifliydi. Güzel bir doğum günü yaşadık. İYİKİ DOĞMUSSUN AHMET... dedim yani sevgili eşime.. sayesinde güzellikler yaşadık..Samimi iyi insanlarla güzel ortamlarda iyi vakit geçirmenin tadına da doyum olmuyor ... Doyamasak da Sibel & Bekir çiftinden ayrılıp evimize çocuklarımıza doğru yola çıktık.




































SİBEL&ŞÜKİ










Farmville kahvaltı keyfi açık havada..



Bu da gün bitimi selfimiz... 


Eve giderken Kılıç Balık marketden Çupralarımızı da alıp evimize aile saadetimize geri döndük. Hızlı yaşanan bir 24 saat, 10 yılımızı, zamanımızı, paramızı,ekmeğimizi,evimizi,iyi ve kötü günümüzü, sevgimizi aşkımızı paylaştığımız ve daha da paylaşacak olduğum sevgili eşim ve dostlarımla yaşanan bir güzellikti..


3 Kasım 2014 Pazartesi

DATÇA ## OVABÜKÜ KOYU ##







13.06.2014 tarihinde  10 kişilik grubumuzla bir hafta sonu Cuma akşamından Ovabükü Pansiyonda konaklayarak bir tatil yaptık..Sessiz sakin doğanın içinde güzel bir tatildi..Kaldığımız Pansiyon küçük şirin temiz bir aile işletmesi idi.Zaten arkadaşlarımız işletiyorlardı. O yüzden samimi bir ortamda rahatbir tatil geçirdik.
http://www.booking.com/hotel/tr/ovabuku-pension.tr.html?sid=57b407dcfabfd5d18be59136d9e744c9;dcid=1

the guardian gazetesi tarafından belirlenen türkiye’nin "en iyi 10 plajı"nda birinci sırayı alan, datça'nın cennet koyu. çevresindeki küçük lokanta ve pansiyonlarıyla birlikte plajının parlayan çakıl taşlarıyla ovabükü, datça yarımadasına gizlenmiş koyların en güzeli. imiş....


Cumartesi sabah 10 civarında kalvaltı yaaptık. Çocuklar havuza girdi. Bizde çam ağaçlarının altında havuza karşı çayımızı kahvemizi içip sohbet ettik. Çocuklarımızı izledik. Babalarıda eşlik etti. Bende girdim sonrasında havuza.. Öğleden sonra Hayıtbükü koyuna gittik. denizi güzel.. Kızgın kumlrdan ayağın yanaraak denize kadar gidiyorsun ve orada kalıyorsun. Isındığımız için su soğuk geliyor ve durakladıktan sonra suya atlama cesareti gösterip cupp suya. 2014 yaz sezonun yaaza ilk denize merhabası...Bu yıl böyle değişik yerlere bol bol ziyaret planlıyorum inşallahh..
Arkadaş grubumuz, annelerimiz ve çocuklarımızla kocaman bir aile idik. herkes ayrı bir renk ve..Renklerin ahnginde bir tatil oldu.. Doğada çok renkli idi..


Ovabükü Pansiyonda hamak keyfim....


Datçaya ulaşım sıkıntılı... virajlı yollar, uçurum kenarında ilerliyorsun. ama manzara muhteşem zaman zaman ormanlık dağ manzarası zaman sağın ve solun deniz bir boğazda ilerliyorsun.. değişik.. Datça merkezden sonra yollar daha da bakımsız daha da kıvrımlı daha da engebeli... Güzelim Kabaklar plajına gittiğin yol toz toprak ve taşlı... Turizmin olduğu en ücra köşelere kadar yollarımız asfaltlanmalı... Araba toz içinde yavaş yavaş langır lungur sallanmamalı... keyfimize keyif katmalı ulaşım... O bozulmamış doluşulmamış sakin doğalar... cennet gibiydi...






Hayıtbükü




Datça tatili bitimi Mavi Pidede yemek molası... Patlıcanlı pide yemişti bizimkiler ve beğenmişlerdi.

27 Ekim 2014 Pazartesi

FRANSA GEZİSİ

FRANSA GEZİSİNDEN

15.07.2014 tarihinde çocuklarımızı Ortaklaarda bırakıp parise doğru yola çıktık.. İzmir Adnan Menderes havaalanından ..İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı oradan da Paris Orly airport varış... ve kardeşlerimle Parisde kavuşma selfiesi... O kadar güzl geldiler ki gözüme  o anda.. Özlemişim o anda.. Uzun uzun iki güzel insan... Mutlu mutlu hemen otelimize gitmeye karar verdik.. ve altımızda... BMW X5 ile... Paris sokaklarında otelimizi bulduk..İbis Paris Montmartre otel... Güzel bir oteldi... Lüks değil.. Konaklama, rahat bir uyku yumuşak bir yatak, merkezde olması konumu, ve sabah kahvaltısı çok yeterli idi. tabiki kahvaltılar ekstra ücretli. Ama kahvaltısını beğendim kesinlikle.


 Bol ananas meyvesi.. Kruvasan ve krem çikola... Türk kalvaltısıyla benzer bir yanı yok ikramların ama.. Çok da aykırı bir sunum yoktu.. Bir çeşit peynir koymuşlardı.. Gülşah şaşırdı.. Aa hayret peynir koymuşlar. Fransızlar kahvaltıda asla peynir yemez ki. Turizm bölgesi olması nedeniyle koymuşlar dedi... Eeee otelde bi Türk biz değildik... Artık onlarda müşteri portföyünün kültürüne göre sunum yapıyorlardır..

Mercure İbis Hotel..  Gerçekten çok yeterli bir oteldi.. Büyük binası.. Konumu çok harika.. Moulin Rouge'ye çok yakındı.. Arabanın penceresinden çektiğim bir resim bu...



Fransa'da yeni yapılşama yok.. hele hele Paris'in tamamı bu şekilde tarihi doku .. eski Fransız apartmanları.. Bu evlerin içlerini de görmeyi çok isterdim ama ben...



Vee otele yerleştikden sonra hemen arabaya atladık veee istikamett Eiffel Tower.... paris sokaklarında 

Hayatı tesbih yapmış sallıyorduk... Bu müzikle paris de seyrediyorduk... Çok eğlenceli idi. Kim derdi ki bana Şükriye parisde bu şarkıyı dinleyeceksin... İnanmazdım... kardeşim sağ olsun... Koptuk yani... veee bir sokağa arabamızı bırakıp Eiffele doğru ilerlerken eiffel karşışında bir Paris cafesinde oturup kahvelerimizi içtik.. Eiffele baka baka... hayat suprizlerle dolu... ve ben işte Paris'deyim... Eşim ve kardeşlerimle... Parisin sembolü ğöge doğru uzanıyor. Bol bol resim çekiliyoruz... Altında turistler gezinmekte..Sen nehri akıp gitmekte.. zenciler paris hatırası Eiffel Tower satma telaşında... aaaa enteresan... Zenciler tipden çıkartıyorlar hangi milletden olduğumuzu... Bankta oturuyorum Eiffelin altında ve elinde biir çok anhtarlık ve minyattür kuleli bir zenci bana satış yaapmaya çalıştı. bende dün satın aldığımı söyleyince .. Bana sen türkkk????? dedi bende yesss dedim.. Bir  anda bana yok para yok para diye sitem ederek uzaklaştı...Tabi ki bu hikaye 2. günün yaşanmışlığından. gerçekden bir gün önce 15 anahtarlık ve bir adet eiffel kulesi satın almıştım ... O bana inanmadı.. Sonra yine aradan zaman geçince bir baktım ki...Yine bir zenci, yok para yok para diye sitem etmekte.... Hepsi satın almayan Türklere aynı espirili laf sokmayı yapmakta... Yok para' Yok Para!  ..... :) Çok güldük bu duruma.... Çok tatlılar ya...
Sen nehrinde oturduk... üzerinde bir cafe var... Kahvee içtik... Karşıdan dondurma aldık yedik orada... ben değişik olsun diye naneli vee menekşeli dondurma yedim. menkşenin aroması çok da lezizd eğil. nanli dondurma ise... Tıpkı nanelli sakızı yalamaak gibi . ve nane aromalı sakızın üzerine soğuk içersen ağzın soğuktan yanar ya... naneeli dondurma da öylee bişi...

Sen nehrinde tura katıldık... Kişi 15 euro.... Duraklarda iniyorsun .. İniyorsun biniyorsun.. Gün boyu geçerli... Louvre  Müzesi durağında indik .. Louvre müzesini ggezdik.. Mona Lisa taablosunu yakından gördük.. Önü oldukça kalabalık... İzdiham boyutu.. Müze girişide oldukça kalabalık .. Bizim gelin neyseki Hamile ve öncelik hakkımızı kullandık.. Allahım...... ne büyük bir müze her yerini gezmek imkansız.. gez gez yorulduk.. bitiremeden çıktık..Fransızlar ressamlara çok büyük önem verdikleri için,  eski saray her yer büyük tarihi tablolarla dolu...
Ünlü Louvre Müzesinin cam piramidi şeklindeki girişi.. Giriş gerçekten havaların sıcak olması nedeniyle de sera etkisi yapmış camlı alan... Ortam çok sıcaktı.. Diğer salonlar elbette klimalı oldukça serindi.Tabiki Louvre Müzesi aşırı büyük gez gez bitmez...Bütün bölümleri gezemedik...


İlk olarak tabelalarla Mona Lisa tablosunun bulunduğu salona gittik.. Meşhur tablonun önü izdiham derecesinde kalabalıktı.. Arkamda Mona Lisa ve önde biz bir selfie yapmaya çalıştım.. resim malesef kötü oldu.. Bloguma koyup paylaşamıyorum..

Eski saraay yeni müze Louvre resim galesi gibi....


Louvre Müzesi Tavandan tabana kadar sanatsal değerler içermekte.... Her bir santim sanat ve tarih....



Arka duvardaki flue çerçeve Mona Lisa tablosu ...
Mona Lisa tablosunun özelliklerini biliyoorum. özel simetri ile yapılmış.. Bir yanı hüzünlü bir yanı gülümseyiş... Okey ... ama bana daha derin duygular yanssıtan resimler vardı orada.. Açlık resimleri savaş resimleri.. Hüzün yansıtan resimler... Lüksü anlatan resimler vardı... heykeller olağanüstü.. heykellerdeki mimikler.. beğendim.. Çok büyük..



Paris Seine nehri üzerinde SAVE&TRAVEL
Tüm duraklarda indi bindi yaparak bir çok yeri gezebiliyorsun.. Paris'e gelindiğinde sanırım yapılmazsa omlamalardan biri. Her durakta ayrı bir tarihi yere gidip gezip sıradaki tekneye binip turu tamamlayabiliyorsun..




Gülşah ve ben..



Tur teknemizden Notra Dame katedrali göründü... duraklaradan birinde misal bu katedrali ziyaret edebiliyorsun... Girişleri çok uzun kuyruklarla yapıyorsun..



Şu gördüğünüz teknedeki yolcuları resim çektikten sonra onları izliyordum köprüden.. Tekneden bir çocuk bana el sallayınca bende o çocuğa el salladım...Oda nesi.... Birçok kişi tekneden bana el sallamaya başladı.. Kendilerine el salladığımı sanaraktan.. Ben onlara da el salladım.. Bir anda bütün tekne bana el salladı.. Bende onlara kucak açıp bir sağa bir sola kollarımı salladık... Çok heyecanlı idi. Bir anda bir çoşku gelişti.. İnsanlarla etkileşimde olabilmek ne de keyifli bir şeymiş meğer..




Notra dame Katetrali... Muhteşem bir yapı.. İçi loş ve yoğun el işçiliği.. Büyüleyici bir atmosferi var..650 yıllık bir bina... hala sapasağlam ve tüm heybetiyle durmakta.. Gotik mimari ile..



Katedralin içinden bir görünüm...



Müziğini çok sevdiğim için de bu yapı beni büyüledi..
 http://www.dailymotion.com/video/xa9p23_belle-notre-dame-de-paris_music


Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini çekmek için Notre Dame'ın Kamburu adlı romanını yazmıştır. Roman, katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlayarak katedralin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır.

Notre Damın Kamburu( Notre Dame De Paris) filmide çok eskilerden hafızamda da kalmış.. Etkilemiş beni.. Bu kliseyi görmek heyacanlandırdı beni...  

PARİS PARİS PARİS.... Büyük bir şehir... İstanbuldan büyük hissi verdi bana ama . Şehrin yüzölçümü İstanbuldan daha küçükmüş.. Wikipediadan baktım... :)

Parisde gezerken orda yaşamayı hayal ettim güzeldi.. Ama izlediğim filmlerdeki, okduğum kitaplardaki  yaşamı yakalayamam ki ben .. En iyisi kendi öz yaşamın dedim kendime.. Turist olarak gezmek güzel.. her yer tarih kokuyor. Parisde gökdelen falan , yeni binalar görmedim. Evlerin binaların çoğu tarihi dokuda.. Şehirleşmesi başarılı bir şehirdi..
Parisde fast food tarzı beslendik. yemeklerinin tatlarına bakamadık. Çünki Gülşah abla sebzeleri az pişmiş yiyemezsin.Değişik şeylerle harmanladıklarından damak tadımıza uymayacağı bilgisini alınca boşuna yiyemeyeceğimiz yemeklere para vermedik... etleri de ona keza farklı pişirme ve sunumlarında olduğu  için bir de domuz eti ile karışma ihtimalini düşünerek yemedik. Bir çok yerde Türk restoranları vardı. Oralarda yedik.. yemek sorunumuz olmadı..   Makaronları  rengarek ve lezizdi..
Kaldığımız otel Moulin Rouge çok yakındı. Arabamızı park ettikten  sonra bir kalabalık gördük. Üzerinde  kırmızı bir değirmen olan binanın önünde.. Belli bir gece mekanıydı.. Bilmiyorduk ki öncesinde... Hiii hiii ... Gülşaha  sordurttuk burada ne varmış diye... Meğer ünlü bir yermiş tarihi geçmişi olan tesadüfen keşfettik.. 2 gün önceden randevu almak gerekliymiş içeri girmek için. Kişi başı yemeksiz 130 euro idi.. Ahmetin içi kaldı.. Giremedik. randevu alsak Paris'de bir gece daha ekstradan kalmak gerekecekti.. parisde kaldığımız her gece moulin rouge'un önünden geçtik. Birde 3 gün botunca Eiffel Kulesinin altına yanına gittik..


Moulun Rouge önünde bir kalabalık ...İçeriye girmek isteyen kişiler cadde boyunca kuyrukta idi.. Meşhur Fransız Can Can dans gösterisi varmış içeride meğerse...En az 2 gün önceden randevulu olmak gerekliymiş.

Moulin Rouge (Türkçe: Kırmızı Değirmen), 1889 yılında Joseph Oller ve Charles Zidler tarafından inşa edilen bir kabare'dir. Paris'in 18. bölümünde bulunan Moulin Rouge, French cancan adlı gösteriyle ünlü olmuştur.
Moulin Rouge üzerindeki kırmızı yel değirmeni ile dünyaca ünlüdür ve aslında bir özel teşebbüs olmasına rağmen Fransız kültüründe sembolleşmiş bir yere sahiptir. Kırmızı değirmeni, elit erotik şovları, yetişkinlere yönelik orijinal eğlence programlarını ve ünlü kan-kan dansını görmek için yıl boyunca gelen pek çok turisti ağırlar.
Orijinal sahne şovları ve binanın dizaynı tarihi boyunca dünyadaki benzerlerini etkilemiş ve pek çok tarzın öncülüğünü yapmıştır. Bu tarihsel süreç girişte sıralanmış panolarda resimler ve çeşitli dillerde yazılmış açıklamalarla özetlenmiştir ve Moulin Rouge'un yaşayan bir müze olduğunu hatırlatır.Bu caddede La Diva diye bir mekan vardı.. diğer sokak başında oluyor.. Moulin Rouge giremeyenler, randevusu olmayanlar yada buraya yemeksiz, içeceksiz 130 euro vermek istemeyenler için yapılmış gibi sakin duran bir yer vardı... La Diva'nın ön kapısında hafifçe ön bölmeye geldik.. Gülşah yine fransızca bilmesi nedeniyle içerde ne var ne yok nasıl bir gösteri diye bilgi almak için uğraşırken, bir anda gözlerimiz ikimiz aynı anda tablolara takıldı.. ve şok olup bir anda.... aaaaa diye gülerek pardon diyerekden çıktık... Live show... Cadde boyunca yürüdük..Ahmetle Yusuf önde biz Gülşahla arkada... Etrafa baktıkça anladık ki.... cadde oldukça renkli bir cadde ve bir o kadar sakin olağan akıyor hayat... Türkiyede olsa böyle bir cadde de;  iki bayan bu kadar rahat sokaklarda özgür  gezemeyiz... İşte medeniyeti hissettiğim an... bizim eşler önden önden sohbet ederek yürüyorlar.. Biz arkadan aheste aheste ilerliyoruz... Paris sokaklarında gece sakindi..Etrafımızdakilere sorduk arada buralarda eğlenip dans edebileceğimiz bir mekan varmı ? Bilen yok... Türkiye gece hayatı gitmeyen bile yerini bilir tarif eder... Yok... :(
Şanzelize Caddesi veya Şanzelize Bulvarı (Fransızca: Avenue des Champs-Élysées; kısaca Şanzelize, Champs-Élysées),(  audio yardımbilgi) Fransa'nın başkenti Paris'in ünlü bir caddesir. Parisin en güzel caddesi olarak gösterilmektedir ve Fransızlar aralarında dünyanın en güzel bulvarı diye hitap ederler. Adını Yunan mitolojisinde cennet olarak gösterilen Elysion ovalarından almıştır.








Büyük güzel bir cadde.. Kaldırımlar çok geniş, bir çok alışveriş merkezi var. Çok pahalı bir cadde diyenler vardı.. ayyy yemekler şu fiyat.. ay şekerim bir çanta sordum 3000 euro diyen arkadaşım vardı.. Parisi ve Şanzalizeyi gördükden sonra sen Louis Vuitton'a mı girdin ... Aa evet tabiki... Hımm ee o zaman orası tabiki çok pahalı.. Lewi's var Benotton var orada. Normal fiyatlı mağazalarda dolu... Şanzaliden almış olmak için bir iki mağazadan üç beş bişi aldım.. H&M marka büyük mağaza var Şanzalize'de bir  bikini kombinledim kendime... Birde gipürlü şort etek aldım kendime... Türkiye'ye geldiğimde etiketine bir baktım ki ne göreyim... Made in Turkey.... :)
Zahmet etmişim kendime yahu... Şanzalizeden ala ala aldığım yine Türk malı çıktı ... Gülümsedim kendi kendime...



Şanzalide cadde cafelerde bir içecek içmek kahve içmek 3 veya 5 euro çok da pahalı değil.. zaten bizim paramız orada değersiz olduğu için. Avrupa standartlarında euro olsa para birimimiz normal.
Ben şöyle bir mantık kurdum.. Buradaki ürünlerin fiyatları orada da rakamsal değer olarak aynı... Fransada yarım litre su süpermarketlerde 25 cent ise Türkiyede 25 kuruş..
Fransada 1,5Lt Coca Cola 2,5 euro ise Türkiyede 2,5 TL....
Fransada kayısı 6 Euro idi.. Türkiyede 6 tl....
Yani Coca Cola Fransada daha çok kazanıyor. Türkiyede ucuc iş gücünden mi yararlanıyor acaba.. maliyetler mi düşük... Aynı ürün Fransa'da buraya oranla 3 misli fiyata satılıyor. Ülkelerin gelir seviyesine göre ayarlamışlar fiyatları...
Fransada ucuz olan şeyler:
ü  Akaryakıt
ü  Alkollü İçeçekler
ü  Arabalar
ü  Bazı kozmetikler .. Parfümler değil....
ü  Giyim indirim sezonunda daha uyguna gelebiliyor bazı markalarda...

CHOLET
Paris'de olduğum 3 gün boyunca muhakkak Eiffel Kulesine gittik.. Ve döndük kardeşlerimin yaşadığı Cholet...Burası bir ilçe gibi... Büyük rahat bir yerleşim yeri ... Oldukça sakin bir hayat akışı vardı.. Sokaklarda akın akın gezen insan yok... Sokaklarda ilk girdik eve kadar hiç insan görmedim. Az biraz araba ile bir yerlere giden trafik akışı var.Çok sakiinn Türkiyedeki bir ilçeye göre.. Kardeşlerimin evine girdik.. ve ben duygulandım bir an... Kilometrelerce uzakta bıraktığım 2 çocuğumu düşünüp; buruklaştım..İçim sızladı... Sonra bir sigara yaktım ve . babanelerini arayarak çocuklarım hakkında son durum bilgisi alınca hafifledim..Cholet'de kardeşimin bir arkadaşlarının evine gittik. Gece oturması çay sohbet onlarla . Evlerinin bahçesinde. Biraz Türk havası esti orda.. Ertesi gün Cholet'de gezdik . Çarsılarını AVM'lerini.. Süper marketlerini.. her yer sakindi..Güzel temiz bir yerleşim yeri.. Tarihi bina dokusu Paris'e oranla daha azdı...Cholet'de her yer Akşam üzeri 19.00 da kapanıyor. ve belediye otobüsleride 19.00 dan sonra taşımacılığı bırakıyor. herkesin kendi arabası varmış. herkes kendi arabasıyla dolaşıyor. Cholet ageceleri de oldukça sakindi. Cafelerde gençler oturmuş sohbet ediyor. Canlı müzikli bir ortam.. Dans edebileceğin bir ortam yok..Her yerde alkollü içecek içebiliyorsun.. Türkiye'de saat 22.00 den sonra içki satışı sona erdi ya.. Olay olmuştu . Çok konuşulmuştu.. Fransada en geç 20.00 ye kadar satın aldın aldın.. Orada da gece satışı diye bir durum yok. Bakkal veya tekel bayi kavramı yok. tamam şarap evleri var satış yapan,onlarda aynı saatlerde kapanıyor.Tayyip Erdoğan'a kızmıştık ya. İstediğimiz zaman alır istediğimiz zaman içeriz diye... Yooo Avrupada bile durum bu yani.. Avrupa da hükümet insanları kontrol altına almış.
Orada bir insana tokan atsan neredeyse ömrü boyunca o kişiye tazminat ödermissin.. Türkiye'de nerede her güne bir kadın cinayeti. :(    :(  eksik yanımız
Diyor ki kardeşlerim: Abla buradaki bankalarda sadece 2 kişi çalışıyor.. Nasıl yani diyoruz.. Anlatıyorlar bize oradaki ekonomik yaşamın nasıl olduğunu...
Maaşını bankamatik kartına yatırırlar tamamını çekemezsin. belli oranda nakit çekip kullanıyorsun.Mesela 1100 euro maaş alıyorsun... 200 euro araba yakıtı, 300 euro yiyecek, 250 euro giyim harcaman vs. böyle dilimlere ayırmışlar maaşını. Uçuk bir şekilde yaşatmıyor. Kontrolsüz harcamanı engelliyor. O ay yakkıt limitini kartla doldurduysan  yaya kaldın..Dikkat etmek zorundasın. Kredi kartı yok...
Taksit mi? istiyorsun beyaz eşyada maaş kartına 4 taksit . Fazla abartılı taksit yok. Türkiye'de nasıl.. Şimdi al 6 ay sonra ödemeli 24 ay taksitle.. Tüketime özendirme var. Her şeyi alırsın böyle çalışan yerler var.. Paran olmasa da Türkiye'de alırsın. Bir şekilde borçlanarak ödersin.
Marketlerde giyimde taksit yok.. Paran kadar harcıyorsun. Maaş avansı yok denecek kadar az..300 euro falan.. Açılmak istesen açılabilirmisin zor.
Ceplerinde 50 euro dan fazla nakit bulunmazmış..
Şimdi bir fast foodcuda yemek alıyoruz. bir anda yusuf elini cebine attı.. Ahmet elini cebine attı. Paralar çıkmış cepten.. O ben ödeyeceğim.. Ahmet diyor ben ödeyeceğim.. Gülşah'da gülüyor bana diyor ki.
 Abla bu kızlar eniştemi çok zengin sanmışlardır. Buralarda kimsenin cebinde böyle üç yüz beş yüz euro olmaz diyor.
Çok gülüyor. Bizce normal tabi.. Yusuf da para cepte ister istemez. Bol bol geziyoruz ..mecburen  para akışı var yani...
Devletin kestiği cezalar çok ağırmış ama.. O yüzden kurallara çok uyuyorlar. Ceza caydırıcı..
Fransa da Cholet'de şunu da gözlemledim.. Köylerdeki evler de şehirdeki evler gibi.. İnsanların giyimi aynı.. Orada eşitlik hissediliyor. Gözlemleniyor.. Anlatınca çabuk anlıyorsun bu durumu..

Cholet'de bir çiçek mağazası... Güzel keyifli bir mekandı..


Cholet'den bir görünüm...
Köylü üretici ile yada bir hayvancılıkla meşgül bir aile bir mühendisle aynı standartta yaşıyor.. Doktorlar hakimle yine elit biraz daha ama.. İnanılmaz bir uç yaşam yok.
.Evsiz yok mesala. Devlet herkese ev veriyor. Gelirine göre kira laıyormuş.. İşsizsen 50 euro ya ev de yaşamını sağlıyor. Vergi dilimine göre büyük yada küçük evde yaşayabiliyorsun... İlla ayağını yorganına göre uzatıyorsun. Gce hayatı alkol seni yoldan çıkartacak, özendirici bir durumu yok.. En büyük disco kulupler haftada 2 gece açık Nantes şehrinde mesela.. Ahmet'le Yusuf ve bir erkek arkadaşlarıyla gittiler. Biz evde kaldık Göremedik ..
Ben bu akşam Muğla'da yakın ilçelerde çok fazla eğlence mekanı bulurum. Güzel yanları da var.
.
Fransanın Slogan: Liberté, Égalité, Fraternité
(Türkçe: "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik")
Ülkede o kadar çok göçmen var ki.. herkes istediği kıyafetle geziyordu.. Faslı erkeler beyaz elbise ve başlarında fesleri.. bazı zenciler kendi ülke tarzlarındaki emprime kumaş gibi değişik bol pantolonlar.. Kardeşlik ilkesine dayanarak.Kimse kimse ırkçı bir tavır sergileyemezmiş.. Özgürlük var, kimsenin giyimine dinine karışılmıyor. Eşitliği de toplumda iyi sağlarmışlar.. Güzel sloganı var. Hakkını veriyorlar.
Fransızların yaşadığı müstakil bahçeli evlerin tepesinde hep bizim eski tayyare model antenler vardı. Şaşırdım. Meğerse orada yayın yala tayyare antenden alınıyormuş. Fransa dışından gelen göçmenler sadece uydu çanak anten kullanıyormuş. Kendi ülkelerindeki yayınları izleyebilmek için... Oradaki evlerin de çatılarında ısı panları ve antenleri  dikkat çekiyordu..Türkiye'dekiler daha abartılı gözükse de, orada da çatılar donanımlı...   :)
PUY DU FOU
Büyük bir ormanın için de, değişik kocaman yapraklı bitkiler ve eski Fransız köy evleri... Bir anda sundukları gösterilerin gerçekci olmasıyla.. Tarihe dönüveriyoruz Ortaçağa... Binaların geçmişi yansıtması harika.. Sunulan oyunları heyecanla izledik.. teknoloji destekli canlı gösteriler.. Türkiye'de böyle bir gösteri parkı yok.. İçinde restaurantları var.. Su oyunları görseli....Huzur veriyor ve dinlendiriyor.. Oğlum Ege'nin en çok yanımda olmasını istediğim an..Yıllar sonra gerçekten tekrar gitmeyi aklımın uçundan geçirdiğim bir yer..Sabahtan girip tüm oyunları izlemek gerekiyor. Biz öğleden sonra gitmiştik.. İki gösteri izleyebildik... Her iki gösteri çok başarılı ve keyifli idi.
Her ağacın altında La Fountain masalı anlatılan sesli tiyatrolar var... Ağacın altında otur .. Müzikli sesli canlandırmalı masal dinle.. Tabi biz Fransızca  anlayamıyoruz...
Puy Dou Fou anlatılamaz yaşanır.
Kocaman dev yapraklı bitkiler ve bulut edasındaki su serpintileri yeşilliğin doruk noktası... Amazon ormanlarındaki kadar yoğun yeşillik... Amazonları bilmem, TV den izlediğim yada okuduğum kadarıyla... Muhteşem bir doğa vardı Bu PouDu Fou ortamaında...
Bodrum yeldeğirmenlerinden Choley 'de de varmış meğer....Enterasan....
eski bir at arabası ve bir eskitme ilan tahtası çok ilgimi çekti... Güzel bir görünüm arz etmiyorlar mı? İki tarihi obje...
ne gösteriydi bu sahnede ama.... Sular çekildi gölden..İçinden Toplantı masaları çıkıp, Atlı şövalye suyun içinden çıktı yürüdü gitti. Gözlerimizn önünde sanki canlı efekli sinema izledik. Yaratıcılığın böylesi Türkiye de YOK!!.. Suyun üzerinde ateş dans etti.. Gözlerimizin önünde.. masalar havada uçup insanlar balık kızlar suyun altından üstünden hızlı hızlı akıp gittiler.. Sinema tadında canlı efektler izledik... İllizyon sanatı gibiydi...Fransızca bilmesem de izlediğim görseller bana hikayeyi başarıyla anlattı..
Bu gösteride kuklalar dans etti.. Bir oradan bir buradan kuklalar ansızın çıkıp bize bir masal anlattılar. Ama bu gösteride Fransızca bilmek gerekliydi ben bişi anlamadım... Sadece oradan buradan kuklaların çıkışlarını heyecanla takip ettim.
Üstteki ve alttaki resimler 1700'lü yılların eski fransız köy evleri ve yaşamını anlatan bir canlandırma köy ortamı... O anları iyi anımsattı bizleri bence....





LA BAULE

Batı Fransa'da Atlantik Okyanusu kenarında bir tatil yeri.. 12 km uzunluğa sahip ince kum plajı. Avrupanın en uzun plajıymış... Yüksek kesimin sahil boyunca evlerinin olduğu bir yer..
Okayanus suyunda yüzmekte varmış kısmette.. hemen derinleşmiyordu.. Boyumun yettiği yere kadar kıyıdan epeyce mesafe var..Suları serindi.. Güneş yeterli yetersiz ısıtıyordu.. Ürpererek girdim. Ama alıştım suyuna.. Tuzlu su.. Ahmetin açığa gitmesini istemedim. Okayanus bu.. Bilmediğimiz bir huyu özelliği olur suyun.. Beraberce yüzdük . Güzeldi.. heyacanlı.. Atlantik Okyanusu.. La baule'de bir türk dönercisi bulduk..oradan yedik yemeklerimizi.. pizza restaurantı da vardı ama döner tercih ettik..Burada da Fransız lezzeti tatmadık..

La Baule de tüm işyerleri 7 de kapanmaya başlıyormuş.. Ben bilmiyordum... Bir giyim mağazasında ay onu mu alsam, bunu mu alsam diye oyalanırken ben... ki normalde ne istediğini bilen mağazaları gereksiz işgal etmeyen ben... O gün kararsızım ve... Almadan çıktım... Çıkınca baktım ki cadde sakin... Ve Yusuf dedi ki...
_  Abla rezil oldun ..
_Niye? ki
_ Abla mağazaların kapanma saati idi.. Bayanlar mağazayı kapatmak için sadece seni beklediler dedi.. Haaggg dedim kafamı çevirdim mağazaya bir baktım ki... şak şak ışıklar kapandı... Turizm bölgesinde benim ülkemde.. İnsanlar hava kararınca esas mağaza gezer yemek yer.. Eğlenmeye gider.. Burada o yok.. Sokaklar sakinledi. herkes gitti.3 veya 5 adet cafe açık.. Buralarda ki Caferlerde kahve de içiyorsun.. Alkollü içecekte.. Bir cafede birer içecek içtik... Çaresiz Otele döndük.. Dinlendik birazcık ve dışarı...

. Gazinosu vardı iki tane..Casino Barriere de la Baule  İçeriye girdik. Ahmet jeton aldı oynadı biraz.. İçerde resim çekmiştim.. Son resmimi çekerken bir görevli gelip çektiğim tüm resimleri sildirdi.   :( Çok cazip gelmedi gazino bana... Ahmet deneme hevesinde idi. Kredi ile falan oynadı o... Kazandı... kaybetti... En sonunda cepten 10 euro gitmiş durumda zararsız çıktık.. Önce güzel veriyor veriyor makine.. Sonra yukardan gözetleyip alıyorlar verdikleri kredileri...Ben hatırlıyorum da Türkiye'deki Kuşadası'ndaki gazinolar kapanmadan biz Torbalıdan gidip,24 yaşındayız diye yalan söyleyip içeri girmiştik.. Tabi onlarda inanmıştır  ya... 17 yaşındaki bizleri..Aldılar işte.. Bir arkadaş gitmiş. Yöntemini öğrenip söylemişti bize..3 arkadaş paralarımızı birleştirip 50 adet jeton alıp, öğleden sonramızı orda geçirmiştik. o zamanlar sigara tepsileri ile ortalıkta dolaşıp ikramlar vardı.. İçecekler ortada servis ediliyordu.. Yemek bölümü bile ücretsizdi. Biz ürkek ürkek sigara alıp içiyorduk.. O zamanlar alkol içmiyorduk.. Yemek yemeğe utanıp çekinip baka kalmıştık ...  :( Açık Büfelere..   Fransada böyle bir ikram söz konusu değil. İçeceğini ücretli alıyorsun. Ve artık kapalı ortamlarda sigara içilmiyor.. Yemek içmek parayla... Jeton atmak da istemedim... Ahmet  bir kerelik tatma  ve yaşama adına oynadı ve ne olduğunu anladı..
Çıkınca da turizm yeri La Baule'de bir akşam yemeği yiyelim dedik saat her ne kadar 23.00 civarı olsada.. hava nasılsa 22.30 da kararıyor..Gezdik gezdik arabayla... Yemek yiyecek hiç bir yer bulamadık.. Cafelerin restoran yemek kısımları 9'da kapatmış mutfağını.. En geç  22.00 kadar yemek hizmeti alabiliyormuşuz restaurantlarda.. Hava zaten yeni kararıyor o saatte... Pes yani.. Aç kaldık... Arabada var olan 4 muzu birer birer yedik... veee La Baule'un tertemiz sokaklarına bir muz kabuğu fırlattı içimizden biri .. Adını veremeyeceğim.. Tepki olsun diye.. Sonra bir geyik yaptık.. Çok güldük.. tertemiz Fransa La Baule ilçesinde bir adet muz kabuğu görüldü.Şehre bir vahşi maymunun girdiğini düşünüyoruz.. Çünkü hiç bir Fransız yere muz kabuğu atmaz.. Atsa atsa bunu bir maymun atmıştır.. sayın seyirciler... Olay Olay.Ha  ha    hii hiiiii... :) Kopma anları....
Fransızlar kurallara uyan ve sakin kibar insanlar... La Baule'deki gençlik neredeydi acaba .. 15-20 genç dışarılarda orda burada.. gerisi nerde yatakta uykuda... mı Hag????
Bir eğlenecek mekan bulalım dedik.. Arabayla gezindik gezindik bulamadık.. Sorduk soruşturduk... Bi yerde bir tane diskotek varmış.. Gece 01.00 da gittik.. İçerisi bom boş... Kimse yok. Gittiğimiz gazinonun discoteğide haftada belirli günlerde açık.. Her akşam yok eğlence 3 gece falan... şaşırdık... Türkiye olsa turizm bölgesinde her gece sabahın ilk ışıklarına kadar açık...
Kaldığımız La Baule deki otel çok güzeldi..Adonis La Baule Residence.. Oda renkleri ve oda hacmi süperdi. Küçük bir mutfağı vardı. Tencere tava bardak tabak.. Müthiş temizdi. Manzara doğaya bakıyor. Büyük Fransız pencereler.
 Dışarılarda aç kalıp gece otele dönünce neyse ki metal para atıp bisküvi ve içecek satın aldık.. İhtiyacımız olan bir şeyi saat en geç  20.00 kadar almak gerekli. Yoksa açıkta süpermarket kalmıyor.