Prag’a 20 Haziran 2016 saat 15:00 da indik. Uçak
yolculuğumuz tam zamanında ve oldukça rahattı. 2 saat 10 dakikada İstanbuldan
Prag’da idik. İlk işimiz Türkiye’den yaptırdığımız euroları çek Kronuna
çevirmek oldu. Baktığım tüm web sitelerinde ve gezi bloklarında paranızı
havaalanında change ediniz yazıyordu. Bizde Havaalanında change ettik. Ve vitrininde
No comission falan yazmıyordu. İlk indiğimiz için bilemezdik. Bozdurduk oda
nesi %20 komisyon aldılar. Change Ofisinde ilk kazığımızı yedik. Otobüse binmek
üzere bilet almak için 100 koruna’yı makinaya verdik ve koskaca paradan geri
kalan 2 madeni para düştü. Paralara baka kaldım. Elimi bir daha soktum.
Göremediğim noktada para var mı diye yok.
:( Sonra paranın değeri için
odaklandığımda evet ; 70 Çek Kronum vardı. 100 tl mantığından denge tutmadı
sanki eksik para hissine kapılmıştım.
Sonra
Otobüs aktarması ve metro ile Prag Museum durağında indik. Şöyle bir etrafımıza
bakındık. Ahmet navigasyona baktı.Bir durak
daha gitmemiz gerekliymiş otel için. Artık
taksiye bindik ve Otel Granddior’a gittik. 5 yıldızlı güzel bir oteldi.
Merkezde idi. Praha 1 Nolu bölge. Her yere yürüyerek gittik. Konumu çok iyiydi.
Otele valizimizi koyduk ve Prag Old Town’a gittik. Paytona binip şöyle bir
romantik kısa panoromik bir tur gezindik. Meşhur Astronomik saatin önünde resim
çekildik. 12 havarinin geçiş törenini izledik. 12 kukla geçiyor. Ve izleyici
turistler alkışlıyor. Entarasan.. Ordan Vıltava Nehri üzerinde 1 saatlik tekne
turu ile sakin sakin gezindik. Kıyı manzaralarını izleyip, serin bir içecek
içip yolculuğun yorgunluğunu attık. Çok iyi geldi. Sonrasında indik Prag’da
gezindik ve akşam yemeğimizi fast food yedik. SubWay çok beğenmedik..Sonra gece
yarılarına kadar gezinip cafelerinde oturup insanları izledik. Hayat renkli
Prag gecelerinde. Sokaklar cıvıl cıvıl. Farklı ülkelerin havasını ve gezinen
insanları seviyorum. Kendimizi de seviyorum.
VLTAVA NEHRİ
2. gün sabah çok güzel bir kahvaltı ile güne başladık.
En sevdiğim Avrupa tatillerinde kahvaltıda meyvelerden Ananas koyuluyorsa
muhteşemdir. İlla bir kruvasan ve ananas yerim kahvaltıda. Cevizi de meşhurmuş
zaten Çek Cumhuriyetinin her kahvaltıda birkaç cevizde iyi gitti yani.
Prag'da herhangi bir caddede hayatın akışı.. Bir tramvay ilerliyor.. İnsanlar geziniyor..
Pragda sokaklarda satılan ve şekerli olan bir hamur işi..Tredelnik Slovak tatlısı olan Trdelník’i Prag genelinde bulabilirsiniz. Genellikle göz ateşinde pişirilen, tarçınlı ve üstü şekerle kağlı ünlü hamur tatlısı.
Kahvaltıdan
sonra yine vurduk kendimizi Prag sokaklarına gezindik. Ve bir otobüs turu satın
aldık. 2 saat gezdiriyordu şehrin önemli yerlerini ve kulaklıkla türkçe çeviri
vardı. 24 dil arasında türkçe vardı. Mutluluk verici. Sistem iyi çalışıyordu.
Hangi binadan bahsedecekse görüntü alanımıza girdiğinde başlatıyordu anlatmaya.Çek
Cumhuriyeti hakkında genel bilgilerde verdi. Mesala asgari ücret ve ortalama
gelir düzeyi. Türk parası ile aynıydı asgari ücret 1000 tl, ortalama gelir
düzeyi 2500 – 3000 tl civarındaymış. Bizim ülkemizden daha gelişmiş durması
sanırım nüfus az.. Sadece bizim İstanbul’un nüfusu ülkenin toplam nüfusu.
Tarihi dokuyu bozmamışlar nüfusun iki katı turist çekiyorlar yaz kış.Biz de
turist çekebilsek ekonomiye can verecek . Ama malasef ki turizm sürekli
terör yüzünden azalıyor.
Bir
ara fark ettim ki herkesde kulaklık. Ve kulağımızdaki ses diyor ki: Şimdi solunuza
bakınız. Solda gördüğünüz Vltava Nehri üzerindeki diyor vs. Herkesin kafa sola…
Hoop kafa sağa.. Çok eğlenceliydi.
Prag şehrinde panoramik gezi yapmış olduk. Sonrasında işkence
müzesine gidelim dedi Ahmet ve gittik. içini gezindik. İğrenç zamanında
insanlara işkence yapmışlar. İşkence araçlarını bir araya getirip nasıl
kullanıldığına dair fotoğraflarla gösterime koymuşlar. İşkence aletlerini
görmek için para verip giriyoruz. Ve onlar bunlardan para kazanıyorlar. Vay
efendim Bir de biz Türkler yahudi soykırımı yapmışız.
Turistik
Otobüs turunda GPRS’deki anlatıcı Yahudi
Mahallesini gösterip, zamanında yıllar önce yapılan soykırımı anlattı.
Prag’ın tarihinde soykırım var. Ve bunu
turistlere anlatabiliyorlar. Ve kimse onları yargılamıyor. Enteresan.
Cafeleri
eğlence mekânları çok renkli idi. Bir mekâna gidip oturup dans edenleri izledik
Ahmet’le oldukça keyifliydi. Sohbet muhabbet yaşandı bitti 2.gecemiz de. Gece 2
de falan döndük otele.
Cumhurbaşkanlığın karşısındaki yerden manzara.. Ve olmazsa olmaz bir katedral manzarası...
OLD TOWN
3. gün Prag’da plan yapmıştım. Karlow Vary’e gideriz
diye. Prag notlarım hazırdı. Otobüsle 1 buçuk saat sürüyordu bu şehir. O yüzden
otobüsle gitmek için otobüs garajına gittik. Ama 3 dakika ile kaçırmıştık
otobüsü. Her saat başı vardı biliyorum. Baktık bir daha ki sefer öğlen 12:00 da
. Bir saat beklemek zor olacaktı. Ahmet’e hadi gidelim Tren İstasyonuna oradan
belki gideriz. Burası Avrupa hızlıdır trenler dedim ve gittik. Büyük bir tren
istasyonuydu. İngilizce yönlendirmeleri azdı. Ahmet biz buradan bileti alıp da
gidemeyiz dedi. Ama sorarak bakınarak bulduk gişeleri ve biletleri aldım Karlow
Vary için. 11:27 geçe kalkacaktı tren. Ve tren gelinceye kadar Ahmet internetten
Karlow Vary’e baktı ve 3 saat sürecek dedi. Ne dedim. O kadar olamaz. Vallahi o
kadar dedi. Kararsız bir şekilde trene bindik. Bindik ama Ahmet’e diyorum şu
kompartımana oturalım. Yok diyor gel gel. Vagon vagon gezdik. Sonrada vazgeçtik
indik. Biletleri yaktık. Ben dedim biletlerin ücretini geri isteyeceğim. Ahmet
vermezler boşver dese de gittim gişedeki görevliye sordum. İnformation’a
yönlendirdi. Oradaki görevliye anlattım. Çat pat İngilizcem ile. Oda bana
cezalı olarak alırsın yarısını veremeyiz dedi. Okey dedim. Bir biletimin
ücretini geri aldım.600 koruna idi. Türk parası ile kişi başı 35 tl. Tren istasyonun
bahçesine çıktık ve yeni plan yaptık. Prag’daki Pekin Tepesine gidecektik.
Çakma Eyfel Kulesi vardı. Şehir manzarasına bakacaktık. Ahmet hemen internet
nasıl gideceğimize hangi durakta ineceğimize baktı. Full internet, navigasyon
ve çeviri programı ile başımızı kurtarmamak mümkün değil. Kimseye yol sormadık.
Hatta bize sordular(:
Metro
ile gidecektik ve bilet alacaktık. Bilet alırken dedim ki şu 16 koruna
olanlardan al dedim. Bir seferlik bineceğiz nasılsa diye. Ahmet de alırken
yanlışlıkla 4 kere tuşlamış. 4 tane bilet aldık. Çantaya koyduk. Metro gişelerinden
geçerken biletin birini bastım. Diğerlerini basmadım. Ahmet bassana benimkini
de dedi. Basmadım. Aman soran olursa nasılsa biletimiz var gösteririm dedim.
Metroya bindik ve biner binmez kapılar kapanınca bir iri yarma erkek görevli
başımızda belirdi. Bir şeyler diyor. Anladım bilet soruyor. Hemen 2 bilet
verdim eline. Baktı hayır dedi bunlar olmaz. Diğer fazladan aldıklarımızı da
verdim. 4 tane bilet!!! Ne dese ( theese child ticket) bunlar çocuk bileti. Yanlışlıkla
çocuk bileti almışız. Bizi metrodan indirdi ve pasaport dedi. Bir an vermesem
mi acaba dedim. Ceza kesecek anladım. Sonra pasaport yanımda değil desem belki
de bizi karakola götürecek. Bir anlık aklımdan geçenler. Hemen çıkardım pasaportları
verdim. Artık para almadan pasaportları vermedi. Affedin yanlışlıkla oldu. 4
tane çocuk bileti falan filan yok. Parayı almadan bırakmayacağı belli idi.
Yeterli İngilizce olmayınca tam olarak ifade de edemedim kendimizi. Ahmet verdi
parayı ellerine pasaportlarımızı aldık. Ve paranın karşılığında makbuz
vermiyorlardı ki. Ahmet isteyince minik bir kupon kâğıdı gibi belge düzenleyip
verdi. Biraz moralim bozulmadı değil. Ama yine de yola devam ettik. Tatildeyiz
ne de olsa. Ahmet paraya önem vermeyen biri olduğu için sıkıntı yok.
Çakma
Eyfel Kulesinin altında oturup soğuk içeceklerimizi içip biraz rahatladık
yeşillikler ve sakinlik içinde. Pekin tepesinde gezinip feniküler ile çıkmıştık
tepeye yine feniküler ile geri indik. Keyifli bir tepe çok büyüktü. Her yerini
gezemedik. Kuleye de çıkmak istemedik o kadar merdiven gözümüzde büyüdü. Daha
sonra pekin Tepesinden feniküler ile indik ve yürüyerek Prag merkeze OldTown’a
kadar geldik. Vltava nehrine bakarak Prag kalesine bakarak yürümek çok keyifli bu şehirde.
Her
yerde klasik müzik konserleri var. Fiyatlarda önden arkaya doğru 70 euro ile 20
euro arasında değişiyordu. Çok uygun aslında aklım o mekânlarda klasik
müziklerde kaldı. Ama sokaklarında klasik müzik çok dinledik. Çok sanatla iç
içe. Tam Klasik müzik mekânının önünden geçiyorduk yarım saat sonra
başlayacaktı ama birbirimize baktık ve yorulmuştuk. Üzerimizde short tşört de olunca otele gidip yatıp biraz dinlenmeye karar
verdik. Ve günler burada uzun…… Hava gece saat 22:00 da kararıyor. Dinlendik
odamızda birkaç saat ve sonrasında çıktık.
sokak müzisyenlerine bayılıyorum Avrupa'da her zaman farklı her zaman mükemmel..
İyi bir yemek yemek istedi Ahmet
Forsquare’den baktı ve bir kasap buldu. Nase Maso adlı mekana gittik etimizi seçtik.
Ben overcooked overcooked diye üstüne bastıra bastıra söyledim. Ahmet’in eti
kocaman kemikli bir beef idi. Soğuk havada bekletilmiş olanlardan yağlı falan
.. Ben de gayet yağsız bir et seçtim ve çok çok pişirin diyince benimkisi
lezzet olarak daha düşüktü. Ahmet’in etinden de tadına baktım. İçi kırmızı ama
yumuşak ve lezizdi. Muhteşemdi onları da yedik. Ve gece meydanlarda oturduk
gezindik en son WENCESLAS
SQUARE da bir cafede oturduk ve hayatın akışını izledik uzun uzun.
Sokaktan geçen kişileri izlemek çok keyifli oluyor. Bir gece mekânına girip
şöyle bir göz attık ve yok dedik gidelim otelimize ve geri döndük.
4. Prag Günü.. Yine bol Ananaslı güzel bir kahvaltı…..
Çok güzel omlet yapıyorlardı isteğe göre Ahmet ıspanaklı mantarlı omlet
yaptırdı bol peynirli falan. Çok başarılı. Kahvaltımızı yapıp son veda turuna çıktık
Prag’a kimseye hediye almadık. hatta
kendimize bile hatıra bir ürün almamıştım. Çocuklara 4 tane Prag aynası aldım.
3 Tane Astronomik saat minyatürlü su fanusu
aldım. Hepsi bu idi. Sadece son anda bir ayakkabıcı önünden geçerken beyaz
yazlık bir bot dikkatimi çekti ve o botu aldım. Çok da beğendim sonrasında… Birde
gümrük çıkışlarında eşe dosta rica edenlere alkollü içecekler aldık.
Biz
tatile gidiyoruz. Dönüşte bizden hediye bekleyenler o kadar çok oluyor ki bu
yanlış bir beklenti. Ben alışveriş yapmak için zamanımı AVM’lerde harcamak
istemiyorum. Bir çok hediye için bütçe ayırıp bir de onları taşımak
istemiyorum. Bu farklı bir yerlere yapılan seyahatler sonrası hediye beklentisi kalksın lütfen. Sonrasında
bir baktım Ahmet’e uzaklardan bir arkadaş bile whatappdan oğlum bizim viski
nerde? Viski almadan gelme yazmış. Bir çok kişinin beklentisi oluyor maalesef..
Son
gün olması sebebi Onların bir hamurlu yiyeceği var çevrile çevrile pişen, içine
nutella sürüyorsun yâda dondurma dolduruluyor ondan yiyorsun son gün onu da
yedik. Otele dönüp sonraında havalimanına gitmek üzere valizimi alıp yola
koyulduk. Önce metro sonra otobüs ile havalimanına gittik. Hatta metro
çıkışında Suudi bir çocuk bir takım kravat görevli ile çata çat kavga ediyordu.
Oda pasaportu kaptırmıştı. Onun bileti indiğinde 3 dakika geçmiş. O yüzden
elinden almışar pasoportunu. O en sonunda kazandı ama vermedi parayı ve
pasoportunu geri aldı. Ve tebrik ettim sonra onu. Bizim başımıza geleni
anlattım. Çek Cumhuriyetinin insanını hiç sevmemiş. Türkiye geri döneceğim.
Yaşamaya gelmiştim vazgeçtim dedi.(: İngilizce konuşuyordu çok iyi. Anladım ki
yeterince dilim olsaydı bende belki daha çok savunabilirdim hakkımı. Ama no
problem. Muhteşem bir tatildi. Eşimle beraber geçirdiği mükemmel 4 gün idi. Aşkımızı
tazeledik. El ele kola gezindik. Çocuklarımızı özlesekte bize çok iyi geldi.
Seyahat özgürlük. Ve biz her sene bu özgürlüğü yaşayabiliriz inşallah. Farklı
ülkelerde farklı hayatın akışını izlemek çok keyifli. Biz bu konuda Ahmet’le
hem fikiriz. Yeni coğrafyalarda farklı
hatıralarda buluşmak üzere… Hoşcakal
Prag.
Geri dönüş anı. açık bir gökyüzü ve net görünen bir yeryüzü...
Yeni yerler görmek ve dünyayı gezebilmek umuduyla hoşçakalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder